Anı - Günce



#BAK BAKALIM AHMET AMCA İÇERİDE Mİ#

30.12.2011

Ahmet Amca girdi içeri. Biraz öncesindeki kendini bilmez çaycıdan hemen sonra. Dışarıdaki o soğuğa rağmen gülen bir yüzle... Üzerinde mavi tonlarında bir takım elbise, gözlerinde köşeli mi yuvarlak mı ayırdına varılamayan bir gözlük ve siyah ayakkabıları vardı ayaklarında. "Buyurun oturun" isteklerine aldırmadı, ellerini arkada birleştirdi ve o küçük alanı yürümeye başladı. Konuşulanlar, soğuklardan üzerimize giydiklerimize oradan da eskiden bu soğuklara rağmen Ahmet Amca'nın ilçeden geçen nehirde yıkanmak mecburiyetine ve daha nice zor günlere geçti. Ahmet Amca 19 mu 29 mu olduğunu tam anlayamadığım sene memuriyet hayatı geçirmiş. Şimdilerin insanından dem vururken söyledi. Köydeki işlerini bitirir öyle mesaiye başlarmış. 'Eskiden kadınlar da çok çalışırdı. Şimdilerde evler hep fabrika: ustabaşı(kadın) düğmelere basıyor sadece.' deyince bizden çok güldü. Sonra o eski kadınların günlük işlerinden bahsetmeye başladı. Sonunda çok virgüllü bir cümle, unuttuklarını da durup durup eklemesiyle son buldu.

Saatine bakıp saati sordu. 'Üç buçuğa geliyor amca' dedim. 'Gözlerim görmüyor artık' dedi. Durumu açıklamaya başladı: göz damarları kurumaya başlamış, birçok operasyona rağmen bir sonuca ulaşılamamış. Doktorun söylediğine göre körlüğe kadar varmazmış ama iyileşme olmaz ve birazda ilerleyebilirmiş. Memuriyetten sonra senelerce önünden geçtiğim o kuyumcu dükkanını açmış son bir yıldır da göremediği için oradan da elini çekmek zorunda kalmış. 'Buna da şükür 81 yaşındayım .' dedi. Demek hiçbir zorunluluğu ve işi olmamasına karşın Ahmet Amca işine takım elbiseyle geliyordu. Anlaşılan onun memuriyet devam ediyordu hala.

Hiçbirimizi atlamadan 'iyi akşamlar' dilekleriyle çıktı. dükkandan. Hepimiz gibi bende 'iyi akşamlar' diledim ama içine 'görüşmek dileğiyle' karıştırarak. Artık o kuyumcunun önünden geçerken Ahmet Amca içerde mi diye bakmak gerek görüşmek niyetiyle.


#Küçücük Yüzüne Göz Yaşlarını Sen Düşürdün Onun#!

Çok acelesi vardı çook. Nasıl bir bekleyeni, ne gibi bir işi vardı bilinmez kendi başına sürüklenmiyordu. Hastane önünde bu acelesine kılıf uydurmak çok zor zanaat. Bir ölümlüye koşuyorsan, ölüm sana kucak açtıysa bırak o çocuğun elini be kadın! Bırak o acımadan vurduğun, tutmasını bilmediğin küçük ellerini. Öyle ki ellerini yere açmış. Ne yapacağını bilmiyor elinde olmadığı ağlamasını saymazsak. Bu acımasızlığına o vakitteki acelen mi sebepti yoksa aceleye gelen çocuklarının annelleri olduğunu unuttuğun mu? Hiç umurunda değildi hissedebiliyordum. Umursamadın da nihayetinde küçücük kollarından sürükleyerek geçirdin koşuşturduğun o yoldan. Hani sözde annesiydin ya gözleri damla damla yaş olan o çocuğun sesimi çıkaramadım. Nereden de geç kalmıştı bu dolmuş hem ben yanlış yerde bekliyordum ne işim vardı burada? Yürümek lazım şimdi dolmuş beni alıp götüremeyecek buradan. Kadın: dolmuş demişken aklıma geçenlerde bindiğim otobüste yanıma oturan abisi ile kız kardeşi geldi aklıma. Hava bozuktu yine hafif ıslanmış bindiler otobüse. Tesadüf tek boş yer benim yanım. Abisi ilk önce kardeşini oturttu sonra fikrini değiştirerek kucağına aldı ufaklığı. Havaya inat inanılmaz sıcaklıkları vardı. Ufaklık buğulanan pencereden dışarıyı izlemeye çalışıyordu. Ne biliyim işte sıcacıktı halleri. Bir onlar geldi aklıma bir de sen ve küçük çocuk geldi gözümü önüne. Bu gelmeyen dolmuşu yaptıklarını görünce o çocuğun alnından öpmedim diye kendime çok sitem ettim şimdi.

Ağlıyor musun hala küçük çocuk? Duyan oluyor mu aciz hıçkırıklarını? Göz yaşlarına ortak oldum bak hissetme artık kendini yalnız. Kıyamam...







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder