8 Ocak 2011 Cumartesi

Sonbahar, Bir Ev Ve Yağmur

Eskiye dair hatırladığım her şey bir sonbahar gününde yaşanmışçasına hatırıma gelir ya da öyle bir sonbahar gününde. Gün gecesine geçmiş ufaktan yağmur çiseler, iner toprağın ta içlerine, toprak o güzel kokusunu bırakır, hem bunu hem de ağaçların kokusunu alırsın kimsesiz bir sokaktan geçerken. Ayak seslerinden başka yağmurun sesi gelir ardından, ayak seslerin bir başka gelir daha bir güven verir, ellerini ceplerine sokar derin bir nefes alırsın yüzünü göğe çevirirken. Durursun ya da ben hep dururum. İşte o anda gelir aklıma ardında derin bir nefes bıraktıran şeyler.


Aklıma gelen sadece gördüklerim ve yaşadıklarım olmaz kimi ya da çoğu zaman. Yaşamadığım hiç görmediğim bir maziyi taşır bedenim. Mekanı önemsiz ahşap bir ev içi iliklerine kadar yalnızlık kokan, kapıları gıcırdayan, içinde kurma saat ve gidip gelirken çıkardığı monoton güzel sesi, siyah-beyaz fotoğraflarla boş kalmayan duvarlar, akşam olunca loş ışığın aydınlattığı bir oda, gösterişten uzak sizi bağrına basan ahşap koltuklar, içini açtığında kokusunu bir daha unutamayacağın kendine özel kokan saman kağıdına basılı kitaplar ve arkadaşlarının olduğu bir kitağlık ve taş plak. Yani sizden başka kimsesi olmayan böyle bir ev. Bir kenara oturup bu manzarayı seyretmek bile yeter sanırım. Yalnızlık böyle içinize işlemişken oturur sizden başkalrını düşünürsünüz bu ev haricinde beraber olduğunuzu bile bile. Yalnızken diğerlerini, bin bir sesli insanların içinde de yalızlığı. Sanki kıyıdan kız kulesine bakmak gibi kıyıdan o yalnız görünür orda olmayı hayal edersiniz orda olduğunuzda İstanbul ve ışıkları sizi alır.


Böyle sonbahar günlerinde hiç yaşamadığım böyle eski bir ev hayalinde aklıma ve kalbime hakim tek bir şey vardır. O da yalnızlık. Yağmur böyle çiselerken diğerleri gibi hızlı adımlarla eve gitmeyi düşünür hemen ardından vazgeçerim. Çünkü benim yağmurda üşüdüğümü farkedecek kimse yoktur gideceğim yerde. O zaman ıslanmak ıslanmak isterim böyle.


Hiç bilmediğim bir mazide kayboluyorum. Yaşamdan uzak hayatın akşamına yakın bir vakitte.Sessiz ve yavaş yürüyorum. Sanki Orhan Veli bağırır olur arkamdan:


"Bilmezler yalnız yaşamayanlar
Nasıl korku verir sessizlik insana
İnsan nasıl konuşur kendisiyle
Nasıl koşar aynalara bir cana hasret
Bilmezler.


Garibim
Ne bir güzel var avutacak gönlümü bu şehirde
Ne de tanıdık bir çehre.... "


Dururum ama arkama dönmem...


http://www.yazarport.com/yazar.aspx?yazar=817

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder